Sergi Aracına El Konulan Satıcı Domatesleri Sokağa Döktü
Valiyi Gören Yurttaşın İsyanı: Hırsızlık mı yapayım?
Iğdırlı çiftçiden yeni sulama yöntemi
CHP Adana Milletvekili Iğdır'ın sorunlarını anlattı
Iğdır İHD: Yusuf Çobanoğlu yalnız değildir!
Birbirleriyle dostça oynayan kedi-fare gördünüz mü?
Iğdırspor'un Play-Off'taki son dakika golleri Iğdır'da sevinç yarattı
Son Şümür - Mehmet KUM
Son Şümür
Yazar: Mehmet KUM |
Tarih: 21 / 05 / 2022 |
Yazı Okunma: 179
Ben Abbas;
Anamın adı Gülamber, atamın adını bende tam bilmiyorum.. Bu mesele biraz karışık, okuyunca niye böyle dediğimi siz de anlayacaksınız..Doğum tarihimi ben de tam olarak bilmiyorum..Anamın dediğine göre pamukların ilk çapa zamanında doğmuşum..
Tamâhkar Köyü’nde bana” Nahırçı Abbas derler.” Uzun yıllardır köyümüzün nahırcısıyım. Köylüler sabah erken saatlerinde, heybelerinde lavaş ekmek ineklerini, öküzlerini, danalarını nahır yerine getiriyorlar. Ben de ekmeklerden yiyebileceğim kadarını götürüyorum. Kalanını götürüp eve bırakıyorum.
Ne cumartesi, ne pazarım var. Her gün hayvanları köyün merasına götürüyor, otlatıyorum. Kulağıma geliyor. “Nahırcı bu kadar ekmeği ne yapıyor ? “ Ulan gurumsaklar, köyün en fakiri benim. Kurban bayramı dışında evime et girmez. Ne tarlam var, ne de malım mülküm. Bu köyde bir sürü zengin, varlıklı adam var. Onları hiç kimse konuşmaz. Bana verdikleri kuru lavaşı bile çok görüp, konuşurlar…
Zaten muhtar, aza, seyitler, köyün ağaları ekmek vermezler. Koskoca ağa elinde ekmek mi getirsin ? Kavatın namına, şanına yakışmazmış. Getirilen lavaşların çoğusu ya bayat, ya da yanmış oluyor.
Eve götürünce Nurbanu bacınız,
“Yine yanık, bayat ekmekleri toplamış getirmişsin, ite atsan it yemez,” der,
yüzünü gözünü buruşturur. Söylene söylene lavaşları alıp sular, üzerini örter. Eğer ekmek çoksa ceddine kurban olayım Seyit Kerim Ağa’ya, diğer seyitlere ve konu komşuya dağıtır.
Dört tane kızım var. Hepsi evlenmişler. Nurbanu bacınızla evde yalnız yaşıyoruz. Atanıza, ananıza rahmet, rahmetli anam buraların en güzel kadınıymış. Her gören deyyusun aklını başından alırmış.
“Gaça gaçta” Ermeni Dığaları köyümüzde herkesi öldürmüşler. Atamı ve kardeşlerimi de öldürmüşler. Anam ölülerin altına girip, ölü taklidi yaparak kurtulmuş!..
Ermeni Dığalarından kurtulanlarla beraber ağlaya, sızlaya İran’a gitmişler. İran’da şansı olanlar ahırlarda kalabilmişler. Kimse yüzlerine bakmıyor, yardım etmiyormuş. Anamın güzelliği orada işe yaramış, Molla Hasan anamı sige etmiş. Anam da açlıktan ölmemek için mecbur kalmış, kabul etmiş. Anamın dediğine göre molla anamın dışında gördüğü güzel kadınları da kendisine sige etmiş. Bir sürü karısı olmuş…
Bir süre sonra anama bakmamaya başlamış. Anam perperişan yaşamış. İran’a gittikten yaklaşık dokuz ay sonra ben dünyaya gelmişim. Anam ben doğduktan iki ay sonra, ilk fırsatta beni de koynuna almış kaçmış. “Ölsemde evimde öleceğim” diyerek, bizim buralardan birkaç kişi ile geri dönmüş.
Böylece yıllar geçmiş büyümüş, genç delikanlı olmuştum. Anamda iyice yaşlanmıştı. Dedikodular kulağıma geliyordu. Babamın Ermeni olduğunu söyleyenler, Molla Hasan olduğunu söyleyenler, ara sıra da Atam Gulem Hüseyin’i söyleyenler vardı. Bir gün köyde duvarın dibinde taşların üzerine oturup, sohbet eden yaşlıların benim hakkımda konuştuğunu fark edince saklandıp, kulak astım.
Ali Hüseyin:
-Men Molla Hasan’ı görmüşem.. Yalanım varsa, bu cami mene genim olsun, aynı ona benziyir.. Sanki hık demiş, burnundan düşmüş. İnsan ancak bu kadar birbirine benzer. Boyu posu, ördek gibi paytak paytak yürümesi, aynı nahırcı Abbas…
Şeytan Cemil :
-Yok yok bacıoğlu, Allah günaha vebala yazmasın aynı Ermeni dığasına benziyor. Hele köyümüze bak ona hiç benzeyen var. Dişleri seyrek, gözleri göy, başı da yeke. Aynı Ermeni dığası.
Cefer Kişi.
-Men dikkatlice baktım, siz de bakın mene hak vereceksiniz. Başının yekeliği, yüzü gözü Ermenilere benziyir. Başından aşağısı İran’lılara benziyir..
Hacı İslam:
- Men bu yaşıma geldim, gezmediğim yer galmadı, Erebistan’ da bile bu cür adam heç görmedim…
Benimle alay edip, kahkaha atıp gülüyorlardı.. Fakirliğin, kimsesizliğin gözü kör olsun, yurdu yuvası yıkılsın..İnsanın elini kolunu bağlıyor. Daha fazla dayanamadım sessizce oradan ayrıldım..Allahsızlar, kitapsızlar, utanmazlar hakkımda söylediklerini her defasında duymazlıktan geldim… Bir defa olsun Allah rızası için, hiçbiri Atam Gulem Hüseyin’e benzetmediler. Aramızda kalsın, kimseye söylemeyin, bir defasında dayanamadım anama sordum.
- Ay ana, sen atanın goru benim atam kim… ?
Beynava anam, da köyde konuşulanları duymuş olmalı. O yaşlı kadın utancından kızardı.O anları tekrar yaşattığım için kendime de kızdım ama bir kere sormuştum.
-Ay oğul ! Ermeniler köyümüzü basanda kimin eli kimin cebinde belli değildi. Çok zor günlerdi. Allah bir daha o günleri yaşatmasın, dedi.
İçimden,
“Anlaşıldı ana.. “ dedim. Kimsenin olmadığı bir yere gittim doyuncaya kadar hıçkıra hıçkıra ağladım..
Anam rahmetli olduktan üç yıl sonra Nurbanu bacınızla evlendim. Önce de söylediğim gibi fakirdim; Tarlam, malım, mülküm yoktu. Nurbanı Bacı’nızı, atası vermiyordu. Ben de Nurbanu bacınızı kendi gönlü ile kaçırmıştım. Hiç unutmuyorum, rahmetli
kaynatam:
-Benim bu gic kızım, kaçacak adam mı bulamadı ? Bu it oğlu ite kaçtı. Bu lotu, kızıma nasıl bakacak ? Gurumsağın açlıktan nefesi kokuyor, demişti.
Evde bağırmış, çağırmış. Rahmetli kaynanamı da bir kızına sahip olamadın diye dövüp, evden kovmuştu. Köyün ak sakalları araya girmiş, defalarca kapısına gidip gelmişler, birkaç hafta sonra sinirleri yatışınca, vermeye razı olmuştu.
Tam da o sıra köyün nahırçısı ölünce, nahırçı olmak için muhtara yalvarmış, yakarmıştım. Benden başka iki kişi daha talipti. O da “Muharrem Ayı’nda kim Şümür olursa onu köyün nahırçısı yapaçağım,” demişti. İkisi kabul etmedi. Yeni evlenmiştim. Benim hayır deme şansım yoktu.
Çalışıp eve ekmek getirmek zorundaydım. İstemeye istemeye kabul etmiştim.
Yıllar böylece geçip gitmişti. Bende artık yaşlanıyordum. Elim ayağım tutmaz olmuştu. Her tarafımdan sesler geliyordu. Kemiklerim sızlıyordu. Ağrılardan çoğu zaman uyuyamıyordum.
Yarın Muharremin onuncu günü, istemeye istemeye yine Şümür olacağım. Kerbala olaylarını canlandıracağız. Köyün en zengini Resül Ağa’nın oğlu, Hz Hüseyin Ağamız olacak. Bakalım neler olacak. Yarın ola hayrola..
Gaz lambasını söndürmüş, sırtüstü uzanmış, dalıp gitmiştim. Yaşlanıyordum, hep el aleme muhtaç yaşadım. Bir ömür, fakirliği, fukaralığı doya doya yaşamıştım. Hep köyün mollası“ Allah sabredenlerin yanındadır. Allah sabredenleri sever. “ Sözü aklıma geliyor, sabrediyordum. Artık son zamanlarda kurban olduğum Allah beni unuttu diye düşünmeye başlamıştım. Ümidimi kesmiştim.
Geçmişimle hesaplaşırken, mürgülemiş olacağım. Bir ara karanlıkta ayı gibi birisi sineme çöktü. Elleri ile boğazımı sıkmaya başladı. Nefes alamıyordum.Çırpındım durdum. Bağırmak istiyordum ama sesim çıkmıyordu.
-Senin Azrailinim canını alacağım Nahırçı Abbas, dedi.
Kelime-i şehadedimi bile okumama fırsat vermedi. Boğarak beni öldürdü. Her taraf karanlıktı. Zavallı Nurbanu yüzünü gözünü yırtıyor, bağırıyordu. Komşular, köylüler toplandı. Nurbanu bacınız ve kızlarım dışında ağlayan tek bir kavat yoktu. Beni hemen tabuta koydular, mezarlığa götürdüler..
Zengin birisi ölse, iğne düşmeye yer tapmazdı. Benim cenazemde ise komşular ve birkaç köylü saf tutmuştu. Çok zoruma gitti. Şeytan Cemil cenaze namazına yetişmek için hızlı adımlarla geliyordu. İşi gücü fesatlıktı. Köyden beklediğim bir sürü adamdan gelen olmamış, Şeytan Cemil gelerek beni şaşırtmıştı. Meğer maksadı başkaymış. Kavat,Nurbanu bacınıza göz koymuş Geldi hemen mollanın arkasında, saf tuttu. Mollanın kulağına Nurbanu ile sigemizi yap. Sana ne istersen vereceğim, dedi. Molla da paranın kokusunu alınca dünden razıymış gibi başını sallayarak onayladı.
-Vay it oğlu itler, Yezit oğlu yezitler. Ermeni dölleri!...
Diyerek bağırıyorum, tabutu tekmeliyorum, ama sesim çıkmıyordu. Karanlıkta bir Zebani geldi:
-Sövme , gurumsak, dedi.
Kolumdan tutup beni tekme tokat sürüklemeye başladı. Getirdi sıraya soktu. Her tarafta kazanlar fokur fokur kaynıyordu. Ahır mahşer yeri dedikleri yer burası olmalıydı. Kazanların hemen yanında Zebaniler, sıramı bekliyorum. Benim gibi bekleyenler altına etmiş olacak, kokudan burnumun direği sızlıyordu. Sağ tarafımda cennet vardı. Bakınca Faizci İrza’yı gördüm. Burada bir tanıdık görmeği hiç beklemiyordum. Çok sevindim. O yıllar önce ölmüştü ama keyfi yerindeydi. Hurma ağacının gölgesinde bir ırmağın kenarında yer minderine uzanmış, sağında solunda huriler, birisi mangalda pirzola hazırlıyor, birisi masaj yapıyor, birisi karpuzu eli ile yediriyordu…
Faizci Irza Ayağa kalktı kuyrukta bekleyenlerin yanına geldi. Parası olmayanlara faizle para vermeye başladı. Parayı alıp zebaniye veriyorlar. Zebani de onları cennet tarafına gönderiyordu. Köylüm Irza beni gördü, hiç oralı olmadı. Beni tanımazlıktan geldi.
-Irza Emmi meni tanımadın mı ? Men Nahırçı Abbas’ım. Mene de borç para ver.
-Olmaz, dedi.
-Faizi ile çalışır veririm, dedim.
-Olmaz, sen nahırçılıktan bu parayı yüz sene çalışsan toplayıp, mene veremezsin,dedi.
Yalvardım! Ayağına sarıldım, elini öptüm. Yerde süründüm. Ne yaptıysam vermedi. Sıra bana gelmişti. Zebaniye verecek hiçbir şeyim yoktu. Kucakladığı gibi kaynar kazana beni attı.
-Vayyy. yandımmm anaaaaa…Diye bağırdım.
Öyle bağırmış olacağım ki..Nurbanı bacınız beni silkeledi, uyandırdı.
-Ay kişi sana ne oldu ? yuhunda bağırırsan !
Ter kan içinde kalmıştım. Kabus olduğunu anlayınca derin bir ohhh çektim. Nurbanı bacınıza.
-Fukaraya biraz para ver. Çok kötü kabus gördüm.
-Ha..ha..ha.. Kül başına... Bu köyde senden kâsıbı var mı ?
Arvat haklıydı, benden fakiri yoktu. Biraz kendime geldikten sonra kalktım. Namazımı kılarken Dışarıdan Nurbanu bacınızın sesi geldi.
-Ay kişi yetiş, tilki toyuhlarımızı yeyir.
Ben namazı bitirip, tüfeğimi alıp çıkana kadar tilki tavukların işini bitirmiş, kaçmıştı. Dışarıya çıktım.
Nurbanu bacınız, tilkiye beddua ediyordu
-Elime geçirsem derini ellerimle üzecem. Azzar yiyesen, gırran yiyesen. Komşularımın bir sürü toyuğu var gele menim varım yokum iki toyuğumu yiyerdin…
-Ay arvat demek gece gördüğüm kabus buymuş, üzülme men sene yine toyuğ alaram..
Nurbanu Bacı’nız orada beddua ede dursun, Ben hazırlandım..
“Ya Allah, Bismillah.“ dedim, kendim gibi yaşlı arık atıma bindim. Kılıcım belimde köy meydanına doğru gidiyorum.
Tüm civar köyler bizim köyün meydanında toplanmışlar. Kadınlar siyaha bürünmüşler, başlarında siyah eşarp,yüzlerini kapamışlar. Erkekler siyah elbisesini giymişler. Çocuklar alınlarına siyah bant bağlamış. Gençler beyaz kefen giymiş, sırtlarına zincirle vuruyorlar.. Sanki mahşer yeri gibi. Erkek, kadın herkes eliyle sinesine vurarak,
“Ya Hüseyin !.. Ya Hüseyin!..” diyerek, hep beraber ağlaşıyorlar.
Atın üzerinde ağrılarımı, sızılarımı unutmuştum. Kendimi çok güçlü kuvvetli hissediyordum.Kral gibi herkese tepeden bakıyordum.. Meydana gelince, atımdan indim, kılıcımı çektim, Hazreti Hüseyin Ağam’ın etrafını kadınlar, çocuklar , gençler sarmıştı. Ben Hazreti Hüseyin Ağamızın başını kesip, nehleti Yezide götürecektim, Ama senaryoda değişiklik var galiba, başka köyden olsa gerek bir grup, biz Küfe halkı gibi Hz. Hüseyin Ağamızı yalnız bırakmayacağız, diye bağırıyor üzerime geliyordu.
Döndüm kaçmak istedim. Bir kadın Yüzüme tükürdü, Elimle yüzümü silmek isterken yumruklar, tekmeler sırtıma yağmur gibi yağmaya başladı.. Yere yığıldım. Herkes
“ YA Hüseyin “
diye bağırıyor, beni tekmeliyor, tüm halk bana lanet yağdırıyordu.
“ lanet Yezid’e “diye bağırıyorlardı.
Tekmeleri, yumrukları yerken:
-Bir daha Şümür olursam atama nehlet olsun diye yemin ettim….
Nahırçı : Sığır çobanı
Gurumsak : Arsız, azgın
Dığa : Oğlan çocuğu
Siyge : Muta evliliği
Kavat : Pezevenk
Deyyus : Karsının veya yakının iffetsizliğine göz yuman kişi
Mürgülemek : Oturduğu yerde uyuklamak, şekerleme yapmak
Telesmek : Acele etmek
Keçel : Kel
Gor : Mezar
Eşedeni okumak: Kelime-i Şehadet getirmek
Kulak asmak : Dinlemek
Beynava: : Zavallı
Nehlet : Lanet
19:34
Hakka ve Halka İhanet Edenler | ![]() |
Murat AKKUŞ |
Soykırım ve Bir Çözüm Projesi | ![]() |
Av.Mahmut ALINAK |
SÖZÜN BİTTİĞİ YER | ![]() |
Ayhan ONGUN |
ŞAİR CEKETLİ ÇOCUK! KÂZIM KOYUNCU! | ![]() |
Hasan ÇATAK |
Telgrafın Tellerine Duygular mı Konar? -2 | ![]() |
Baran KARACAN |
BABALAR VE OĞULLAR (Sizin Hiç Babanız Öldü mü?) | ![]() |
Prof. Dr. Ahmet ÖZER |
Orta Çağın Kuralsız Egemenleri | ![]() |
Yusuf YILDIRIM Em.İl.Trm.Mdr. |
PÊŞİN HUKUM | ![]() |
Mehmet AVCI |
Son Şümür | ![]() |
Mehmet KUM |
Evren İçinde Evren | ![]() |
Dr. Ruhsar Uçar |
Gerçek… Sadece Gerçeğin Peşinde… | ![]() |
Zozan ÖZGÖKÇE |
İlişkiler Ve Mutluluk | ![]() |
Hayati KAYA Birysl.Dönşm.Eğtmni. |
Kadınlar ve özgüven | ![]() |
Sevda KAPLAN |
Destana Rızgan û Nûrê | ![]() |
Occo Mahabad |
Demirtaş'ın Kobani Çağrısını Demokratik Bulan Karar Onandı | ![]() |
Av. Haydar MIZRAK |
“Kanıma Ekmek Doğrama” | ![]() |
Av. Ayhan Erkmen |
Iğdır Belediyesi
Iğdır İl Emniyet Müdürlüğü
Iğdır İl Tarım Müdürlüğü
Çevre Ve Şehircilik İl Müdürlüğü
Iğdır İl Milli Eğitim Müdürlüğü
Iğdır İl Sağlık Müdürlüğü
Iğdır İl Özel İdare
Iğdır Gençlik ve Spor
Iğdır Havalimanı
Iğdır SGK
Iğdır Ticaret ve Sanayi Odası
Iğdır Barosu
Aralık Belediyesi
Karakoyunlu Belediyesi
Tuzluca Belediyesi
Halfeli Belediyesi
Yurt Gazetesi
Cumhuriyet Gazetesi
Karar Gazetesi
Fotomaç Gazetesi
DHA
Artı Gerçek
Milli Gazetesi
Azerbaycan Haber Ajansı
Agos Gazetesi
OdaTv
Gazete Duvar
Tele1
Ermeni Haber Ajansı
KrdNews
Amerika'nın Sesi
Serhat NEWS
Haber Önü
Sözcü Gazetesi
• Rûdaw
• Bernamegeh
• Kürdistan24
• Kundir
• Şalom Gazetesi
• Mezopotamya Ajansı
• Bitlisname
• JİNNEWS
Sitemizdeki yazı, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Tasarım ve Programlama: Iğdır Doğuş Gazetesi